21 Aralık 2009 Pazartesi

KAFAMA TAKILAN...

Erkekler kadınları aldatır ya :( , hani kadında çaresiz olur. Küçük çocukları vardır. Toplum baskısı vardır. Ekonomik özgürlüğü yoktur. Kadın evliliği bitiremez. Adam güzel güzel iki kadını idare eder.
Bu olayın benzeri bir arkadaşımın başına geldi. Samimi arkadaşım değil. Bu kadın çocuklarını belli yaşa getirmiş. (8-11) Ekonomik özgürlüğü var. Kendi çalışmıyor ama mal varlığı var. Ailesi ona sahip çıkıyor. Eşi ondan boşanmayı artık çok istiyor. Ama bu kadın boşanma davası açmıyor. Sanki eşi ondan özür dilese hemen herşeyi eski haline döndürmeye razı gibi.
Bu kadın cahil değil, bu kadın fakir değil...
Acaba neden boşanmıyor? Hatta eşinin onu aldatmasına rağmen neden herkesin yaptığı gibi eşinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmüyor ? Eşine aşık bir kadın değil. Onun vazgeçemediği şey yuva kavramı mı?
Eşinin onu aldattığı kadın da boşanmış , çocuklu bir eğitimci. Kendisi boşanmanın ne demek olduğunu biliyor. Neden bunu başka bir kadına da yaşatmak için çaba harcıyor?
Son bir aydır sürekli böyle şeyleri düşünüyorum. Buna benzer 3 haberi birden aldım. İnsan olmayı başarabilmek bu kadar mı zor? Neden kadına hep kadın kötülük yapıyor? Kardeşim dünyada evli erkeklerden başka erkek mi kalmadı?

7 Aralık 2009 Pazartesi

O kadar zamandır yazmıyorum ki...

O kadar zamandır yazmıyorum ki kumanda panelinin nasıl kullanılacağını unutmuşum:) Aslında yazmak istiyorum ama blogu açınca arkadaşların yazdıklarını okumaktan fırsat bulamıyorum. Ama boş durmuyorum. Bir sürü yelek ördüm. Şimdi minik beylerin ve hanımların sırtında:)
Üzücü haberler aldım. Anne demenin ne demek olduğunu bu haberlerden sonra anladım. Ufaktan ufaktan feminist olmaya başladığımı hissediyorum. Olayları görünce , duyunca gerçekten erkeklere çok kızıyorum.
Allah insanı şaşırtmasın...

10 Kasım 2009 Salı

Kadın Sığınma Evleri...

Bir yakınım yüzünden "Kadın Sığınma Evi" nin ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu öğrendim. Allah kimseyi düşürmesin ama böyle kurumlarda her ilde olsun.
Kimse biz çok kalabalık ve güçlü aileyiz demesin. Bazı durumlarda problemi olan kişinin hiçbir yakınının yanına verilmemesi en hayırlı sonuç :(
Çünkü o evlere sığınan herkes mağdur değil. Bazen suçlu da olabiliyor. Geride kalan aile fertlerinin suç işlememesi için o kişiyle bir daha karşılaşmaması gerekiyor. Bu da ancak böyle kurumlar sayesinde oluyor.
İki gün içinde düşeni kaldırmanın ne kadar zor ve ağır olduğunu gördüm. Allah kimsenin başına vermesin...

Haşhaşın Kabuğu

Geçenlerde küçük kızım çok fena öksürüyordu. Doktora götürmek istemedim. Çünkü ortada bir sürü gripli hasta var. Hijyen hiç yok. Öksürük için gidip domuz gribi olmayalım dedim. Güzel bir tedavi yöntemi öğrendim.
Yazın eşi Afyonlu olan bir arkadaşım kızlarıma marakas niyetine kabuklu haşhaş vermişti. Çok hoş bir şey. Şıkır şıkır:) Verirken de öksürüğe iyi geldiğini söylemişti. Verdiği tarifi denedim. Sonuç; üç günde öksürük geçti, hem de ilaçsız.
Efendim haşhaşın kabuğunu kırıyoruz. Kabuğun 1/4 ünü bir bardak sıcak suya koyup 5 dakika kaynatıyoruz. Sonra tatlandırıp içiyoruz. Üç gün bunu yaptığımızda sonuç mucize...
Başka ilaç kullanmadım. Sürekli ılık birşeyler içirdim.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Terör

Gündemde terör var. Herkes bir şeyler söylüyor. İşin içinde siyaset olduğu için bu konuları konuşmayı fazla sevmiyorum. Herkesin kendi fikri, saygı duymak lazım(tabi haddi aşmayanlara).
Ama bir terör var ki artık onu kanıksamışız. Ta ki gelip canımızı yakacak. Yüreğimize kor bırakacak. O zaman diğer canı yananları da görüp feryat ediyoruz.
Dün akşam çok acı bir haber aldım. Bir aile dostumuzun 23 yaşında gencecik kızı Adapazarı'nda trafik kazası geçirdi. Araçları tırın altına girmiş. 4 arkadaş öldü. Gencecik insanlar. Ailesini düşündükçe beynim zonkluyor.
Ölüm herkesin kapısını çalacak. Ama geride kalanları düşündükçe dünya çok acımasız geliyor gözüme.
Bence esas terör bu. Esas önlem alınması gereken. Çünkü bu terörü kanıksadık. Gözümüze normal geliyor.

13 Ekim 2009 Salı

Tembel miyim neyim :) ?

Bu aralar takip ettiğim blog sahipleri hep yazsın ben okuyayım diyorum. Hatta 2-3 gün yazmayana kızıyorum :)

8 Ekim 2009 Perşembe

Taksim Meydan Muharebesi

İki gündür haberlerde hep aynı olaylar. İnsanın sinirleri zıplıyor. Yok mu ordaki o kadar yüzü peçeli gencin anası babası?! Bu nasıl bir insanlık ,esnaftan ne istiyorlar?
Farkında mısınız Diyarbakır'da olay olur aynı manzara, Batman'da, Siirt'te, Hakkari'de... vs. Manzara aynı . Yığılmış bir sürü polis ve asker. Göstericiler yakıp yıkıyor, talan ediyor. Hatta savaştaymışcasına askere, polise taş yağdırıyor. Ama onlar iki cop sallasa adı orantısız güç oluyor.
Kardeşim aklınız almıyor mu ortada bir güç var ama kullanılamıyor. Polisin eline silahı copu vermişsin ama "rahat dur, silah kafana dayanana kadar müdahale etme" diyorlar. Oraya gelen militan tam hazırlıklı gelmiş. Elinin altında molotof kokteyli , taş...vs hazır bekliyor. Oraya bir iki slogan atıp, pankart asmaya gelmemiş.
Haa birde şu Zaman muhabiri Bahar Mandan olayı var. Pek çok sitede 1 Mayıs için Zaman muhabirleri hedef gösterilmiş. Çektiği fotoğrafları polislere gösterip muhbirlik yapmış diye suçlanıyor. Araştırın göreceksiniz. Sanki yolunda yürüyen adamı çekip fotoğrafını göstermiş gibi.
Offf offf............

26 Eylül 2009 Cumartesi

Eşek ve Sıpası :)


Allahım o ne güzel manzaraydı öyle:) Bir eşek sıpasını emziriyordu. Görülmeye değer bir manzaraydı. Eşeğin ve sıpasının derisi çok temiz ve parlaktı. Normalde gördüklerimizden kat be kat güzeldi. Demek ki eşekte olsan cilt ve tüy sorunun oluyor:))))))))))))

2 Eylül 2009 Çarşamba

Yaprak Dökümü...

Geçen gün "facebook" a bir resim eklemiş arkadaş altına da " ne yaprakmış lan kaç sezondur dökülemedi gitti" demiş:) Özellikle emekli teyze ve amcalarımızın kendinden geçerek izlediği bir dizidir kendileri...
Kitabını önceden okuduğum için o zaman bile çok kızmıştım "hayriye ve leyla" ya. O yüzden izlemiyorum. Ama malum Türk dizisi . Tanıtım filmlerinden bile diziyi takip edebilirsin.
Bu yazıyı esas yazma nedenim geçen sezonda bizzat babamın yaşadığı bir olay. Yeni bölümün yayınlandığını görünce aklıma geldi.
Babamda tansiyon sorunu var. Geçen sezon diziyi izlerken Oğuz'un Leyla ile uygunsuz fotoğrafını çekip Nejla'ya yollama sahnesinde fenalaşmış. Bayağı tansiyonu fırlamış babamın:) Artık o izlemiyor ama annem izlemeye devam ediyor.

Tembellik...

Havalar sıcak, gündüzler uzun. Malum oruçluyuz. Haliyle uyuşuk uyuşuk dolaşıyoruz evin içinde. İşlerimizin çoğunu gece yapmaya gayret ediyoruz. Komşular da bizim gibi olduğundan pek rahatsızlık olayı olmuyor. Akşamüstü 1-2 çeşit yemek yapılıyor. Gün bitiyor.
Ramazanın başından beri günler böyle geçiyor. Cidden hava sıcak. Çalışan insanları can-ı gönülden tebrik ediyorum. Eskiden bende oruçlu çalışmıştım ama o zaman kıştı .
Blogumu açıyorum . Kim ne yazmış bakıyorum. Hatta 2-3 gün yeni yazı eklemeyenlere içimden kızıyorum:) Elim gidipte bir türlü yeni yazı yazamıyordum. Okumak daha güzel geliyordu. Sanırım olayı aştık.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Katliam:(

En son gündemdeki olayı muhakkak izlemiş ya da okumuşsunuzdur. Farkında mısınız ne kadar buna benzer olay gerçekleşiyor son bir kaç yıldır?.. Bu konuyu bir büyüğümle konuşurken bu tür olayların eskiden de cereyan ettiğini söyledi. Sanırım toplum olarak kanıksıyoruz böyle canice işlenen cinayetleri, katliamları...
Esas üzüldüğüm ve içimi sızlatan şey ise bu kızcağızın bir ay önce karakola gidip "beni öldürecekler" diye başvurması. Ah zavallı Ayşe gelin, zavallı anne bir tek sen ölmedin. Babanın ocağını söndürdüler:(((((((
Bu konuda acilen birşeyler yapılması gerektiğini düşünüyorum. Böyle olayların mağdurları genelde kadınlar. Bu konuya kadın milletvekilleri çare aramalı. Hem de acilen!...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Bilecik-Osmaneli


Bilecik-Osmaneli'nde tarihi bir ev. Osmaneli'ne kısa bir gezimiz oldu. Küçük ve güzel bir yer.
Tarihi evlerin olduğu küçük bir mahalle vardı. Kapı önünde yaşlı teyzelerin oturduğu, yoğurt kaplarına çiceklerin dikildiği evler:) Bence bu şehir tam emeklilik yıllarının geçirileceği bir yer.

16 Ağustos 2009 Pazar

Ganimet



İzmit- Yuvacık Barajı'ndaki ganimetlerimiz:) Tertemiz bir hava. Ailelerin piknik yapması için düzenlenmiş bir çevre. Bütün bunların yanında böğürtlen ve erikler. Olgunlaşmayı bekleyen cevizler...

Çok Şükür Döndük

Uzun bir aradan sonra merhaba;
Gezdik, gördük, eğlendik, üzüldük, sevindik, yedik, içtik ve Allah'a şükürler olsun yuvamıza döndük. Dönüşümüz hızlı ve üzüntülü oldu. Ağır hasta olan bir yakınımızın taziyesi için zamanından önce döndük. Geleli bir hafta oldu ama taziye nedeniyle evimize pek uğrayamadık. Yakın komşularımızı dahi yeni gördük.
Genel itibariyle güzel bir tatil oldu. Yolculuğumuz geniş bir coğrafyayı kapsadığı için ülkemizin güzel ve değişik yerlerini görmekte nasip oldu.
En çokta yolda gördüğümüz yabancı turistlerin karavan konvoylarına imrendim. Araştırdım, Türkiye'de 20.000- 100.000 TL arası bir parayla karavan alınabiliyormuş. Hayallerim arasında yerini aldı.
Tatilin en güzel yanlarından biri çocuklarla ilgilenecek başkaları olduğu için bol bol okudum. Tadını çıkara çıkara... Bazen sabahladım ama değdi. Kitap okumayı çok seven biri olarak zihnim rahat okumayı özlemiştim.
Elif Şafak- AŞK, Elif Şafak-BABA VE PİÇ, Elif Şafak- SİYAH SÜT, Hande Altaylı- MARAZ, İskender Pala- KATRE-İ MATEM, Jean-Christophe Grange- KOLONİ, Jean -Christophe Grange- KIZIL NEHİRLER,Ahmet Ümit-BEYOĞLU RAPSODİSİ...
Okuduklarımın hepside güzeldi. Amma AŞK bambaşka bir dünyaydı :) Merakla bir solukta okudum. Katre-i Matem ayrı güzeldi. Lale Devri'nde İstanbul sokaklarında dolaştırdı beni.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Van- Muradiye Şelalesi

Görülmeye değer bir cennet. Biz biraz tembellik edip gezmiyoruz ama yabancılar geziyor. Oraya gittiğimizde dikkat çekecek miktarda yabancı turist vardı. Yolu da gayet güzel ve sorunsuzdu. Ama keşke oraya adam gibi sosyal tesis yapılsa. Wc nin önünde bir genç oturuyordu. Herkesten 50 krş alıyordu. Ama o kadar pis ve kullanışsız wc ler vardı ki :( Umarım bu sorunu da çözerler .

Cennetten Bir köşe















Bu fotoğraf Muradiye Şelalesi'nin yanındaki küçük şelaleye ait. Gerçek şelaleden daha güzel.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Heyecan...

Heyecanla 2009 Hac Kuraları'nın açıklanmasını bekliyorum. Yok yok ben değil bir kaç yakınım gitmeyi bekliyor. Hadi hayırlısı...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Elveda Bahar:((((((((((

Bahar bizi terketti. Bizi cehennem sıcaklarına bıraktı. Sevgili bahar ne olur çabuk gel...

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Bilge Köyü

Günlerdir Mardin'deki katliamı konuşuyoruz . Yıllardır bu bölgede yaşayan biri olarak düşüncelerimi yazmak istedim.
Az önce her zaman takip ettiğim Haber 7 com sitesinde Taraf gazetesinden alıntı bir yazı okudum.
Sanki benim düşüncelerim dile getirilmişti. Yazıdan çok etkilendim ve paylaşmak istedim. Biraz uzun bir yazı ama lütfen sonuna kadar okumanızı rica ediyorum.
************************************************************************************
NEDEN: MAZHAR BAĞLI
Mardin’de bütün ülkeyi sarsan bir katliam yaşandı. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere kırk dört kişi öldürüldü. Bu yeni ‘terör’ biçimi herkesi sadece dehşete düşürmekle kalmadı, çok da şaşırttı. Çünkü bir örneği daha bugüne dek görülmemişti. Cinayet zanlıları olarak, maktullerin yakın akrabası olan korucular tutuklandı. Cinayet nedeni olarak da ‘aile içi husumet’, ‘rant kavgası’, ‘mülkiyet sorunu’, ‘kız meselesi’, ‘töre’ gibi nedenler sıralandı ama bu açıklamaların hiçbiri insanları tatmin etmedi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın da, daha katliam olur olmaz, bunun PKK’nın ‘işi’ olmadığını söylemesi herkesi doğrusu düşündürdü. Bu katliam neydi, niye böyle bir vahşet yaşanmıştı, bu cinayetler töreye, kan davasına, arazi kavgasına uygun muydu? Bütün bunları, kendisi de, bir dönem kan davası yaşamış Urfalı geniş bir aşiret ailesinin mensubu olan ve sosyolog olarak yıllardır bölgede töreden, namus cinayetlerine, siyasi eğilimlerden Batman intiharlarına kadar çeşitli konularda saha araştırmaları yapan, Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı’yla konuştuk. * * *
NEŞE DÜZEL: Mardin’de, eşine tarihimiz boyunca rastlanmamış bir katliam yaşandı. Bununla ilgili birçok yorum, açıklama yayınlandı ama hiçbiri insanları tatmin etmeye yetmedi. Siz, bir grup insanın, gidip bir gece bir köydeki kırk dört kişiyi öldürmesini nasıl açıklıyorsunuz?
MAZHAR BAĞLI: Sosyolojinin bittiği bir noktadayız. Sosyoloji bilimi, Mardin’deki katliamı açıklamaya yetmiyor.
Niye?
Sosyolojiyle bu katliamı anlayamayız. Çünkü klasik sosyoloji, toplumun belli parametrelerinin ve temel dinamiklerinin olduğunu, bu parametrelerden ve dinamiklerden hareketle bir toplumu okuyabileceğimizi varsayar. Ama Mardin’deki katliamda temel alabileceğimiz bir parametre yok. Ayrıca bir olguyu kıyaslamak ve anlamak için, aklımızda başka bir olgudan kalma bir referansın bulunması gerekiyor. Sonuçta sosyoloji, geçmiş toplumsal tecrübelerin ortaya çıkardığı bir yaklaşımdır. Bu katliamın ise geçmişte hiç örneği yok. Çok yeni bir olay bu. Toplum böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamadığı için şoke oldu zaten.
Bu katliam için ‘kız alıp verme, toprak anlaşmazlığı, husumet’ gibi nedenler ileri sürüldü. Sizce böyle bir vahşet için bunlar yeterli açıklamalar mı?
Bunlar önemli unsurlar ama gene de bu katliamı açıklamak için yeterli değiller. Tabii ki mülkiyet, Doğu ve Güneydoğu’da çok önemli ve problemli bir mesele. Mesela olay olduktan sonra Urfa Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü’nden araştırdım. Katliamın yaşandığı Bilge köyü için, “Bizim, Mardin’de tapulaştırma işlemlerini yapmak isteyip de yapamadığımız dört köyden biri bu köy” dediler. Kan davası nedeniyle tapu dağıtamamışlar.
Devlet kan davası olan bir köye giremiyor mu?
Giremiyor. Girip orada iş yapamıyor. Oysa köylü için tapu çıkarmak çok önemli. Çünkü devlet sadece tapulu araziye ürün ve gelir desteği veriyor. Devletin verdiği bu sübvansiyon, köylünün o araziden sağladığı gelirden çok daha büyük bir para getiriyor. Ayrıca bölgede toprak mülkiyeti sınıfsal hiyerarşi yaratıyor. Toprak sahibi olanla olmayan arasında büyük bir sınıf farkı bulunuyor. Zaten kan davalarının altında da çoğu zaman mülkiyet sorunu, arazi ve tapu anlaşmazlıkları yatıyor.
Tapu Kadastro’yu kim sokmamış o köye?
Tapu Kadastro’nun bir yere gidip tapulaştırmayı yapabilmesi için, orada yerleşik olan üç kişinin bilirkişi olması ve ‘bu arazi şunundur, şu arazi bunundur’ demeleri gerekiyor. Bu köyde, ‘bu toprak göç eden köylülerin arazisidir’ diyecek üç kişiyi bulamıyorlar. Bulamayınca da bu köyün tapulaştırma işlemini yapamıyorlar. Bu katliama neden olarak gösterilen kız alıp verme meselesine gelince...
Evet...
Geçmişte toprak, kız alıp verme, töre ve namus gibi nedenler yüzünden yaşanan çatışmalarda kaç kişinin öldürüldüğünü biliyoruz. Mesela arazi anlaşmazlığında evin erkeği öldürülür. Ailenin en prestijli kişisi öldürülür ki, karşı taraf size karşı güç kaybetsin. Toprak meselesinde kadın, çocuk herkes öldürülmez. Hatta kan davalarında da şöyle bir gelenek vardır. Eğer kadınlar başörtülerini çıkarıp kavganın orta yerine bırakırlarsa, çatışma biter. Çünkü araya ‘kadın’ girmiş olur. Kısacası ne kız alıp vermede ne de arazi kavgalarında kadınlara dokunulur.
Kadına hangi anlaşmazlıkta dokunulur peki?
Sadece namus ihlalinde dokunulur. Çocuklara ise hiç dokunulmaz. Bu olayın töre cinayeti olduğu da söylendi.
Bir töre cinayetine benziyor mu bu?
Benzemiyor. Bakın... Bölgede kız alıp vermenin birkaç parametresi var. Bir kere, amca çocukları evlendirilir. Amcakızına evlenilmesi gereken biri olarak bakılır. Kürtlerde amcakızı klasik bir aşk figürüdür. Bütün türkülerde ve hikâyelerde geçer amcakızı. Bu konuda çok sayıda ağıt vardır. Kızı istemeye biri geldiğinde, kız babası erkek kardeşine “Eğer sen oğluna alacaksan onu sana vereyim. Almayacaksan bunlara vereyim” diye sorar. Mesela ben Urfalı bir aşiret ailesindenim. Benim annemle babam da amca çocuklarıdır.
Mardin katliamında öldürenler ve öldürülenler amca çocukları mı?
Evet. Amca, hala ve teyze çocukları bunlar... Ortada bir amca kızı hikâyesi bulunmakla birlikte bu katliam töre cinayetine benzemiyor. Çünkü amcakızı verilmedi diye cinayet işlemezsin. Bölgede bu kadar araştırma yaptım böyle bir olaya hiç rastlamadım. Amcakızı verilmediğinde aileler arasına soğukluk girer ve küserler. Çünkü amcakızının verilmemesi toplumsal bir nezaketsizliktir. Sadece bu nedenle bazen aşk cinayeti işlenir, o kadar.
Katillerin maskeleri olduğu da iddia edildi. Daha önce akraba kavgasında ya da töre cinayetinde ya da kan davasında maskeli saldırılara çok sık rastlanmış mı? Hiç rastlanmaz. Biz bu konuda bir araştırmayı daha iki hafta önce bitirdik. Töre ve namus cinayeti işlemiş olan 200 kadar mahkûmla cezaevinde görüştük. Bu tür cinayetlerde kimlik, isim gizlenmez. Kan davası da, töre cinayetleri de topluma açıklanan cinayetlerdir. Çünkü adam zaten cinayet işlediğini topluma duyurmak istiyor. Çünkü bu cinayeti toplum baskısı yüzünden işliyor ve namusunu kazandığını topluma duyurmak için öldürüyor. Herkese açıklamak istediği bir şeyi niye gizli saklı yapsın? Cinayeti açıkça, herkesin içinde işliyor zaten. Mardin’deki katliam ise karanlıkta çok profesyonelce işlenmiş. Silahlı erkeklerin köyde bulunmadığı bir sırada katliam yapılmış. Arkada hiçbir delil bırakılmamış. Herkes öldürülmüş. Takip edemesinler diye arabaların lastiklerine bile kurşun sıkılmış.
Bu olayda öldürenler de öldürülenler de korucu değil mi? Bunca yıl savaştıktan sonra korucular da profesyonel askerler oldular. Onların profesyonelce cinayet işlemelerine sizce şaşırmalı mıyız?
Bu olay, mülkiyet sorunuyla, töreyle, kız meselesiyle, kan davasıyla açıklanamaz. Katliamın hangi niyetle, amaçla yapıldığı karanlık!
Bu katliamın nedeni intikam diyorlar ama katillerin asıl intikam alacakları erkekler köy dışında. Niye erkeklere pusu kurmuyorlar da köydekileri vuruyorlar?
Köyün silahlı erkekleri o sırada karakolda toplantıdalar. Namazda olup da öldürülenler ise yaşlılar ve çocuklar. Bu olayın nedeni sadece intikam değil. Ben bu bölgenin insanıyım ve sosyolog olarak yıllardır sadece bu bölge üzerinde çalıştım, kan davalarından töre cinayetlerine kadar çeşitli araştırmalar yaptım, kadın üzerinden intikam alındığını ilk defa duyuyorum. Çatışma sırasında arada kadın da vurulabilir ama gidilip bizzat kadın öldürülmez.
Bu olay için rant kavgası da deniyor ama orada da anlaşılmaz bir durum var. Toprakların sahipleri o kadınlar değil. Erkekler... Ama kadınlar öldürülüyor. Sizce bu bir rant kavgası mı?
Bu köyde bir alabalık tesisi var ve onun kullanımıyla ilgili bir takım sıkıntılar var. Öldürenler bu tesisten yararlanamıyorlar. Geçmiş örneklere baktığımızda bu tür husumetler çok büyük çatışmalara, çok sayıda cinayete neden olmuyor. Ama Doğu ve Güneydoğu’da bir rant kavgasının olduğu da bir gerçek tabii. Ekonomik imkânların bazı insanlara kazandırdığı zenginlik ve güç, diğerlerini haddinden fazla kıskandırıyor. Çünkü adam o zenginliği kendi çalışarak elde etmiyor. Devletin sağladığı fırsatlarla, ihalelerle, gayrı meşru işlerle, silah, eroin, sınır kaçakçılığıyla, tapuda dönen rüşvetlerle, siyasi ilişkilerle zenginleşiyorlar. Dolayısıyla devletle ilişkiden ötürü zengin olanlarla olamayanlar arasında bir kavga başlıyor.
Bu katliamı Kürt törelerine bağlamak isteyenler çıktı. Kürtlerin töresinde böyle toplu katliamlar var mı?
Belli sorunları belli etnik kökenlere mal etmek ahlaki değil. Türkiye’de töre ve namus cinayetleri sadece Kürtlere mi özgü? Karadeniz’de, Çanakkale’de yok mu töre cinayetleri? Var. Sadece bizim bölgede daha yaygın, çünkü Kürtler daha az bireyselleşmişler. Geleneksel değerlerini daha çok koruyorlar ve daha kabile anlayışına sahipler. Daha sıkı akrabalık ilişkileri var. Mesela kan davaları yabancılar arasında yaşanmaz. Yakın akrabalar arasında yaşanır. Kürtler arasındaki bu yakınlık ve sıkılık, çok kolay çatışmaya dönüşebiliyor, adam, çok yakın ve sıkı ilişkide olduğu kişiyi yok edebiliyor. Bölgede yaşanan bir çelişkidir bu. Ama ben Kürtlerin töresinde hiç böyle toplu katliam duymadım. 1600’lerde Danimarka’da böyle bir katliam, soykırım yaşanmış.
Neredeyse ortaçağdan bir örnek vereceksiniz. Aslında Türkiye’nin içinde birkaç tane Türkiye var. İstanbul’un gelişmiş semtlerinde 21. yüzyıl yaşanıyor. Bazı bölgelerinde 20. yüzyıl sürüyor. Sosyolog olarak baktığınızda Güneydoğu size göre hangi çağda yaşıyor?
Ortaçağ bile değil bu. Ortaçağ’da katliamlar olurdu ama bütün geleneksel dönemlerde şöyle de bir durum vardı. Aileler arasındaki çatışmalara itibarlı bir kişi el koyardı. Adil davranacağına ve sorunu çözeceğine inanılan bu kişi sorunu çözerdi ve insanlar bu çözüme ses çıkaramazdı. Mesela Diyarbakır’da kan davalarında barışı sağlayan bir kasaptır. Kan davası olduğunda aileleri o barıştırıyor. İşin acıklı yanı, bölgede bugün barış elçisi olarak sadece o var. Eskiden böyle yüzlerce barış elçisi vardı.
Ne oldu, sayıları neden azaldı?
Barış elçilerini devlet ve PKK azalttı. Onlara gösterilen itibar kayboldu. Artık hayatın içinde toplumun dengesini elinde tutabilecek böyle önemli kanaat önderleri kalmadı. Aşiret düzeninin barış elçileriydi bunlar. PKK ise aşiretlere karşıdır. Çünkü insanlara kendi ideolojisini yerleştirmek istiyor ve aşiret düzeninin insanlarına , ‘bunlar öz bilince sahip değiller’ diye kızıyor. PKK’nın insanlara kendi ideolojisini yerleştirmek istemesi aydınlanmacı bir yaklaşımdır. Cumhuriyet’in yaklaşımı da aydınlanmacıydı. Bu konuda ikisi paraleller.
Anlamadım...
İkisi de, toplumun kendi dinamikleriyle aydınlanmasını istemiyor. Toplumun kendi istekleri doğrultusunda aydınlanmasını istiyorlar. Dolayısıyla insanların birey olmasını değil, kendilerine itaat eden kalabalıklar olmasını istiyorlar. Aşiretlere kızıyorlar ama onlar da insanları sopayla hizaya getirmek istiyorlar. Aslında onların kurmak istediği sistem de bir tür aşiret sistemidir. Bir ağayla, bir savcı arasında ne fark var? Mantık olarak paraleller. İkisi de kendi isteği ve fikri doğrultusunda, insanlara dayatmacı davranıyorlar. Aşiret sisteminin ve cumhuriyet sisteminin insana bakışı aynıdır. Aşiret sisteminde insanların kul olduğu söyleniyor. Cumhuriyet ne üretti ki? O da kul üretmek istedi.
Kürtlerin töresinde böyle toplu katliamlar olmadığını söylediniz. Çocukları niye öldürüyorlar? Böyle toplu kadın öldürmeye hiç rastlanıyor mu peki?
Hayır. Sadece bir, iki kişi öldürürler, o kadar. Bunlar çocukları da öldürüyor. Bir soykırım bu. Kökünü kurutuyor. Başka izahı yok bu katliamın.
Bu katliam, bir dehşet, panik ve terör yaratmayı amaçlıyor gibi gözüküyor. Katiller kimi dehşete düşürmeye çalışıyorlar?
Aileler arasındaki husumette bir birikmişlik var burada. Koruculuk sistemi toplumun ayarını bozdu. Bu toplumun geleneksel dönemlerden kalma iyi, kötü bir dengesi vardı. Çok sağlıklı değildi ama aşiret sisteminin bir dengesi vardı. Devlet sürekli müdahale etmeseydi, bu sistem kendiliğinden tasfiye olacaktı. Devlet müdahale ettiği için aşiret sistemi bir türlü yok olmadı. Koruculuk sistemi yoluyla aşiretler, paralı asker haline getirildiler ve devletle birlikte hareket ettikleri için de bütün bölgede güç kazandılar. İllegal işlerden zenginleştiler. Mesela köyde bir anlaşmazlık olduğunda ilk başvuracağınız devlet kurumu neresidir?
Neresidir?
Jandarma karakoludur. Adam korucu olduğu zaman karakolla daha senli benli oluyor. Bir anlaşmazlık çıktığında ya da devletle bir işi olduğunda korunuyor, kollanıyor. Devletle birlikte hareket ederek, devletin gücünü yanına alıyor ve dokunulmaz hale geliyor ve her türlü imkândan yararlanıyor. Dolayısıyla koruculuk yüzünden köylüler arasında bir kıskançlık yaşanıyor. Devletin gücünü yedeğine alan silahlı güçlerin, askerin, polisin neler yaptığını biliyoruz. Devletten maaş alan ve 24 saat devletin verdiği silahla dolaşan koruculuk bölgenin dengesini çok bozdu.
Kırk dört kişiyi öldürenler korucu. Korucu olmanın kendilerini kurtaracağını sanmış olabilirler mi?
Bu mümkün... Bu işi kovuşturacak olanlardan, güvenlik birimlerinden bile söz almış olmaları mümkün... Kendilerine yandaş bulmak ve ilerde başka türlü işler yapmak üzere, bu olayın çok fazla soruşturulmayacağı yönünde bir sözün verilmiş olması ihtimali var bunlara. Ergenekon soruşturmasında görüyorsunuz. Tahmin edemeyeceğimiz ilişkiler ortaya çıkıyor. Bunlara kim, ne söz verdi bilemiyoruz ama böyle bir söz verilmesi ihtimali çok yüksek. Katliamı yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınanların cinayetleri işlediklerini itiraf etmedikleri ortaya çıktı. “Biz öldürmedik” demelerini nasıl açıklıyorsunuz? Eğer bu iş planlıysa ve kendilerine soruşturulmayacakları sözü verilmişse, cinayetleri işlediklerini reddetmeleri zaten çok doğaldır.
Korucular bugüne kadar 12 bin suça karışmışlar. Korucular niye bu kadar çok suç işliyor?
Cinayet işlerken korunacaklarını düşünüyorlar. Ben bölgedeki hukuku da takip etmeye çalışıyorum. Davalarda ilk tutanaklar ve ifadeler çok önemlidir. Çünkü kişiler çok fazla mizansen kurmadan veriyorlar ilk ifadelerini. Korucular, Jandarma tarafından alınan ilk ifadelerinde korunuyorlar. Bu doğal, çünkü PKK’ya karşı birlikte savaşıyorlar. 12 bin korucu suç işlediklerinde ilk tutanaklar onların lehine olacak şekilde tutulduğundan, çok ağır bir cezayla karşı karşıya kalmıyorlar. Dolayısıyla suç işlemeye devam ediyorlar. Korucuların ölüm makinesine dönüştükleri söyleniyor. Yıllardır çatıştıkları için bunlar için adam öldürmek artık normal bir şey olmuş.
Kürtler bu katliam hakkında ne hissettiler?
Bu, yeni bir şiddet türü. Kürtlerin bildiği bir şiddet değil. Bu yüzden insanlar çok ürktüler. Çünkü şiddet bulaşıcıdır ve yayılır. Bu, bölgedeki ilk ve son katliam olmayabilir. Birileri bu yeni şiddet modelini deneyebilir.
Bu katliamı PKK’nın üstüne atmak için işlemiş olabilirler mi?
Onu ben de duydum. Bu uzak bir ihtimal değil. Zaten hükümet de, bu olay olur olmaz hemen bir açıklama yaptı, “Bu, PKK’nın işi değil” dedi. Hükümet, anında açıklamasıyla, oynanmak istenen oyunu bozmuş olabilir. Bence, Beşir Atalay’ın içişleri bakanı olarak görevde kalmasında, onun, bölgede bu tür kirli ilişkilere bulaşmamış olması çok etkili oldu. Beşir Hoca’yı Kırıkkale Üniversitesi’nden tanıyorum. Ağır hareket eden biridir ama temiz bir adamdır. Kirli işlerle ilişkisi yoktur. Bu yüzden de büyük bir rahatlıkla katliamdan sonra hemen açıklamayı yaptı. “PKK değil” dedi. Onun bu dönemde içişleri bakanı olması bir şanstır. Beşir Atalay’ın içişleri bakanı olması, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasından çok daha önemlidir. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum.
Bir başkası içişleri bakanı olsaydı neler olabilirdi sizce?
Büyük ihtimalle bu olay PKK’nın üstüne yıkılırdı. Tam Kürt Konferansı öncesinde böyle bir şey olabilirdi. Böylece PKK’yı silahsızlandırma ve DTP’yi legal alanda tutma çabaları boşa gidecekti. Ortam sertleşecekti ve bu, Ergenekon sürecini de etkileyecekti. ‘Katliam yapıyorlar, DTP’yi kapatalım’ denilecekti. Ama şimdi ortaya tam tersi bir durum çıktı. Koruculuk sistemi tartışmaya açıldı. Beşir Atalay’ın, anında açıklama yaparak, bu süreci böyle tersine döndürmede çok büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Bu katliamı, ne koruculukla, ne savaşın yarattığı şiddet ortamıyla ne de töreyle açıklayabiliyoruz. Bu katliamın karanlıkta kalan yönleri var. Bu çok planlı bir şey! Büyük bir ihtimalle bunlara, bu işin örtbas edileceğine dair bir vaatte bulunuldu.
Koruculuk sistemi tartışmaya açıldı ama Genelkurmay koruculuk sisteminin tasfiye edilmeyeceğini açıkladı. Genelkurmay’ın kaldırılmasına karşı çıktığı koruculuk, bölgenin hukuksal ve sosyal yapısını nasıl etkiliyor?
Koruculuk sivilleşmeyi engelliyor. Bölgede insanlar ya PKK’lı ya da korucu olup, silahlı bir gücün parçası haline geliyorlar. Oysa demokrasi ve hukuk için sivil alan lazım. Bölgenin sivilleşmesi lazım. Ayrıca koruculuk halk arasında onur kırıcı bir konum. Devlet katında itibarlı olmak halk katında itibarlı olmak anlamına gelmiyor. Bu katliam koruculuk sisteminin sonu olur mu? Umarım olur. Bu insanları işten çıkarmayalım. Maaşlarını ödemeye devam edelim. Bunların maaşlarının kesilmesi tehlikeli. Kesilirse, toplumun içinde birer ölüm makinesi olarak dolaşmaya devam ederler. Sadece silahlarını ellerinden alalım ve ormancılık gibi alanlarda istihdam edelim bunları.
***********************************************************************************

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Çay Deyip Geçmemek Lazımmış:)

Çayın alt demliği evdeki kaynanadır;devamlı kaynar durur...
Üst demlik evdeki gelindir; alt demlik kaynadıkça o olgunlaşır,demlenir...
Gelinin kocası ise bardaktır;biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin...
Çocuklar çayın şekeridir; tat verir...
Görümce ise çay kaşığıdır; arada bir gelir ve karıştırır gider...
Kaynataya gelince; o da bardak altıdır; dökülenleri bir araya toplar...
Çay deyip geçmemek lazım demek ki...

Enteresan

Hfraliren Srısaı
Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz.

Yukarıda yazılanları okuyup anladınız değil mi?

27 Nisan 2009 Pazartesi

Bu Bahar Hiç Bitmese...

Bugünlerde baharın bütün sunduklarından sonuna kadar faydalanma peşindeyiz. Uzun yıllardır ilk defa bu kadar güzel ve uzun süren bir bahar geçiriyoruz. Biz de sürekli dışardayız. O yüzden nete girmek pek aklımıza gelmiyor. Umarım haziran ayına kadar baharın tadını çıkarırız.
Sürekli takip ettiğim bazı arkadaşlar var. Az önce yazılarını okudum. Sanırım herkesi bahar çarpmış. Küsenler, barışanlar... vs. Kızlar neler oluyor size:)

18 Nisan 2009 Cumartesi

Şekerpare

Malzemeler:
250 gr margarin
1 çay bardağı irmik
1 çay bardağı pudra şekeri
2 yumurta (Bir sarı üstüne sürmek için ayrılacak.)
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilin
Aldığı kadar un

Şerbeti için:

3 su bardağı şeker
3,5 su bardağı su
1-2 damla limon suyu

Margarin , irmik, pudra şekeri ve yumurtayı iyice yoğururuz. Un , kabartma tozu ve vanilin ekleriz. Güzelce yoğurduktan sonra hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparırız. Elimizde yuvarlayıp üzerine hafifçe bastırırız. Büyük boy dikdörtgen tepsiye dizeriz. Üzerine yumurta sarısı sürüp çatalla şekil veririz.
180 derecede üzeri kızarana kadar pişiririz. Fırından çıkarıp 3-4 dakika bekleriz.
Sonra da önceden hazırlayıp ılıttığımız şerbeti üzerine yavaş yavaş dökeriz.
Borcamın üstüne fırın tepsisini geçirip şerbet çekene kadar bekleriz.
Bu tariften 30-35 adet tatlı çıkıyor. İsteğe göre hamurların üstüne yumurta sürdükten sonra fındık ya da badem batırabiliriz. Güzel bir görüntüsü oluyor.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Her Yer Taze Ot Dolu...

Bu sene güneydoğuda bereket senesi . Geçen sene bildiğiniz gibi bu bölgede kuraklık olmuştu. Buğday, nohut, mercimek gibi tahıllar büyüyemeden kurumuştu.
Ama bu sene bambaşka her şey. Her taraf yemyeşil. Ekili tarlaların içinde çeşit çeşit otlar büyümüş. İşi bilenler tarlalara girip topluyor.
Türkçe ismini bildiğim kenger ve ebegümeci. Bazılarının sarması yapılıyor. Bazıları yumurtayla pişirilip yeniyor.
Bu yeşillik bolluğunda hala o sera mahsulü patlıcan , biber, kabak, domates, salatalık yiyenin aklına şaşırıyorum.
Her şey mevsiminde güzel. Sizce de öyle değil mi?

6 Nisan 2009 Pazartesi

Sinir Oluyorum:(

Medyada ABD Başkanı Obama Efendi ile ilgili her şeyin haber olmasına sinir oluyorum. İki kere hapşırdığından dahi haberdar ediliyoruz. Böyle zamanlarda haber sitelerine girmek istemiyorum. Sanki haber kıtlığı var...

28 Mart 2009 Cumartesi

Yunus Emre der ki;

Bu dünyada bir nesneye/yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere /gök ekini biçmiş gibi...

27 Mart 2009 Cuma

Zırlayan Pasta:)

Bu pastayı becerikli bir arkadaşımda tattım. İkinci dilimi isterken bu isimi uydurduk:) Kendilerinin gerçek ismi "ağlayan pasta"dır.
Kek için;
3 yumurta
3 kahve fincanı şeker(küçük boy)
iyice çırpılır. Sonra;
1/2 çay bardağı süt
25 gr kakao
1 paket kabartma tozu
karıştırılır. Sonra;
3 kahve fincanı un
eklenir.
Dikdörtgen veya yuvarlak yağlanmış borcama dökülür. 180 derecede pişirilir.
Soğuduktan sonra üzerine çatalla delikler açılır. 1 bardak süt dökülür.
Önceden 1 bardak sütle hazırlamış olduğumuz 1 paket sade krem şanti üzerine yayılır. En üstüne de üzerindeki tarife göre hazırlayıp soğuttuğumuz çikolata sosu dökülür.
Üzerine streç örtü kapatıp buzdolabına bırakılır.
1-2 saat dinlendirildikten sonra afiyetle yenir.
Oldukça lezzetli ve bereketli bir pastadır. Denemenizi tavsiye ederim.

20 Mart 2009 Cuma

Küçük Çocuklara Yedirilmemesi Gereken İrmik Helvası:)

Malzemeler:
2 su bardağı irmik
125 gr katı yağ (margarin veya tereyağ)
2 su bardağı su
1 ,5 su bardağı süt
1 ,5 su bardağı şeker
Ceviz veya fındık
Geniş bir tencerede yağ eritilir, içine irmik dökülür. İyice kavrulur. Kaynayan süt ve su tencereye dökülür. Karışım katılaşınca üzerine şeker ilave edilir ve karıştırılır. Tencere ocaktan alınır. İçine arzu edilen çerez atılır. Tencerede helvamız 10 dakika dinledirilir. Arzuya göre servis edilir. Afiyet olsun.
Bu helva tam bir enerji deposu. Küçük çocuklara yedirirseniz onları kapalı alanda bırakmayın. Parka , bahçeye çıkarın. Tecrübe ile sabittir:)

15 Mart 2009 Pazar

Annelerimizden Neler Öğrendik :)

1) İYİ YAPILMIŞ BIR İŞİ TAKDİR ETMEYİ:
Bana bakın, gidin birbirinizi dışarda gebertin, evi daha yeni temizledim...!!!
2) DUALARIN GÜCÜNÜ :
Yat kalk dua et ki baban müzik setinin bozulduğunu fark etmedi...
3) ZAMANA KARŞI YARIŞMAYI:
O oyuncaklarını topla yoksa bi tekme attığım gibi hepsini karşı sahilden toplarsın..
4) MANTIKLI DÜŞÜNMEYİ :
Ben öyle diyorsam öyledir...!!!
5) İLERİ GÖRÜŞLÜ OLMAYI:
Çıkmadan önce temiz bi çamaşır giy. Yolda Allah korusun başına birşey gelir kirli çamaşırla etrafa rezil olursun.
6) HAYATIN TRAJİKOMİK YANLARINI :
Sen daha orda gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürecem...
7) HAYATIN ÇELİŞKİLERLE DOLU OLDUĞUNU:
Kapa çeneni ve çorbanı iç..!!!
8)DAYANIKLI OLMAYI :
O ıspanak bitene kadar sofradan kalkmak YOK..!!!
9) HAVA RAPORU TAHMİNİ YAPMAYI :
Şu dağınıklığa bak... Yabancı biri görse odanın ortasından kasırga geçmiş sanır...
10) ABARTMAYI :
Sana 500 bin defa söyledim kirli ayakkabılarınla içeri girme diye..!!
11) DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİNİ:
Babana çekeceğine biraz bana çekseydin noolurdu ...
12) OLAĞANÜSTÜ DURUMLARA HAZIRLIKLI OLMAYI :
Dinleme bakalım anne sözü dinlemee..! Kafana meteor düşecek kenara çekil diye bağırsam onu bile dinlemezsin di mi..!
13) KISKANMAYI:
Dünyada senin annen baban gibi mükemmel bi aileye sahip olmayan, kaç milyon çocuk var biliyor musun..?
14) SABIRLI OLMAYI:
Baban eve gelsin, sen görürsün ...
15) HAKKIMIZI ALACAĞIMIZI :
Eve vardığımızda ben bilirim sana yapacağımı
16) DİYALOG KURMAYI :
Sana bir şey sorduğumda cevap ver..! Ne söyleyeyim anne? Sus!! Bana cevap verme!!!
17) TIP BİLGİLERİNİ :
Gözlerini şaşı yaparken bir gün öyle kalıvereceksin
18)OLGUN OLMAYI :
Bu tabağın hepsini bitirmezsen asla büyüyemezsin.
19) GENETİK BİLGİLERİ :
Sen de o lanet olası babana çektin.
20) BİLGELİĞİ :
Benim yaşıma gel de anlarsın o zaman.
21) V E ...ADALETİ :
Bir gün senin de çocukların olacak.. İnşallah onlar da sana senin simdi bana yaptıklarını yaparlar...

Bu yazı bana arkadaşım tarafından gönderildi. Baştan sona gülümseyerek okudum.

11 Mart 2009 Çarşamba

Toz pembe kurabiyeler...

100 gr. margarin
1 çay bardağı sıvıyağ
2 çay bardağı pudra şekeri
Malzemeleri iyice yoğurun. Sonra;
1 su bardağı buğday nişastası
2 su bardağı un
1 çay kaşığı kabartma tozunu yoğurulmuş harcın üzerine eleyin ve iyice yoğurun.
Hazırlanmış harcın üzerine 2 çorba kaşığı suda eritilmiş 1 tatlı kaşığı vişneli tang i dökün ve harca iyice yedirin.
Kalp şeklindeki kurabiye kalıbıyla kurabiyelerinizi şekillendirin.
100 derecede pişirin.
Bu malzemeden bir fırın tepsisi kurabiye çıkıyor.
Afiyet olsun.